31 Temmuz 2011 Pazar

"SENİ SEVİYORUM" DİYEBİLMEK - İbrahim KILIÇ

   "Karşılıksız sevmek" diye bir tabir vardı bir zamanlar. Küreselleşen dünyamızda, bilişim teknolojisi ve materyalizmin zirve yaptığı günümüzde hala "numune" sayılabilecek; maddi ve manevi karşılık beklemeden kendisi için istemeden önce "kardeşi" için isteyebilecek kaç insan vardır acaba?

   Eşine "seni seviyorum" demek taşfırın erkeğini bozar: Zevce ise "acaba hayatta iken kocamdan 'seni seviyorum' cümlesini işitebilecek miyim" diye tüketir ömrünü...Kazara ağzımızdan çıkmışsa o sihirli sözcük, eşimizin kelamı hemen gelir ardından :" Az önce ne dedin tekrar söyler misin;  tam duyamadım da!"....

   Benim gibi sınıflandırmaya tabi tutulamayacak;  Zübeyir Bulut kardeşimin de dediği gibi, gün ışığını pek haz etmeyen; bu alışkanlığını bozduğunda dostlarını sevindiren numune tipler de yaşıyor bu hayatta....
Bizim gibi tipler pek ıslah edilemez.. Hem doktorlar bile demiyorlar mı "Onları kendi hallerine bırakın!" diye :)

   Aslında klavyenin başına oturduğumda yazacak o kadar çok şeyim vardı ki anlatamam... Bu yazımı kısa keseyim, bir sonrakinde meramımı tam anlatabilirim inşallah...

   Şimdilik selam ve dua ile...

Devamını Oku...

30 Temmuz 2011 Cumartesi

KAYIP ZAMANLAR - İbrahim Kılıç









Kaybettiğim günler!
   Nerelerdesiniz?
Hangi ağacın kovuğuna gizlendiniz?
Arasam bulabilir miyim
                              Sizleri
İstesem,
   döner misiniz geri...


Yok, yok!
ne kadar istesem de
    dönmezsiniz...
biliyorum bunu..
Fakat,
bir umut işte:
   İstiyorum dönmenizi...

           İbrahim KILIÇ
Devamını Oku...

29 Temmuz 2011 Cuma

AVANTÜR AŞK - İbrahim Kılıç












Ben aşkı bir üveyikten satın almadım...
  alamadım
Beş parasız ve
meteliksizdim çünkü

Zümrüdü anka bizim çil horozun
    nesi olur?
Kaf dağı hayallerimde bile çok uzak bana!

Ben işportacı rızanın
avantür tezgahından aldığım
aşkla idare ettim..

Devamını Oku...

28 Temmuz 2011 Perşembe

HAYAT BU DEĞİL - İbrahim Kılıç












“Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim”
   diyordu bir şair
Ama ben onun gibi söyleyemeyeceğim:
  "Benim de yaşadığım hayat mı kardeşim?”
...
Neden biz de diğerleri gibi soluk alıp veremiyoruz?
Neden herkesin hoşlandığı şeylerden
   artık hoşlanamıyoruz?
Bizim de al yazmalı, oya işlemeli analarımız var;
Ama dedim ya  , neden herkes gibi
  "Aman sen de" deyip geçemiyoruz bazı şeylere.
...
Neden hep yüreğimiz yanıyor,
Neden hep içimiz kan ağlıyor.
Öyleyse bizim yaşadığımız;
Hayat değil be kardeşim!
...
Kalbim ağrıyorsa,
gönlüm bulanıyorsa;
Öfkem diz boyu olmuşsa;
Tüm kutsal ve kutsal olmayan
kitapların yazdığına göre;
"Kesinlikle, SUÇLUYSAM!
İşte hayat, bu değil kardeşim...
....
Artık annemin sinesine
sığmayacak kadar büyümüşsem...
Onun bağrında hıçkıra hıçkıra
Ağlayamayacak kadar gururluysam
Bu da hayat değil be kardeşim!
...
Hiç sebep yokken,
Gözlerim dolup dolup taşıyorsa,
Her zaman dostların ihanet okları
Bana isabet ediyorsa;
Yutkunmak istediğimde,
Boğazımda everestler taht kuruyorsa;
Hayat bu da değil kardeşim!
....
İnsanlar normal olmayan şeyleri,
Normalmiş gibi yaşamaya başlamışsa..
Ve en kötüsü de,
Bundan zevk bile alıyorlarsa;
Dışarıda kan, içeride ihanet varsa
Hayat , bu  hiç değil kardeşim !


                İbrahim Kılıç

Devamını Oku...

26 Temmuz 2011 Salı

BAZILARI HEP OLACAK - İbrahim Kılıç
















İnsanların yaşı ne olursa olsun
Hep çocukturlar aslında.
Yaşları kaç olursa olsun: çocuk!...
Bayılırlar, akıllarınca masum oyunlar oynamaya
Düşünmezler hiç karşısındakileri
Oynarlarlar.. Yalnızca oynarlar, hep oynarlar...

Gerçek hayatta yaparlar üstelik bunu.
Bir gün geriye dönüp baktıklarında,
Mezar taşlarının ön yüzünde,
Ne yazacağını hiç bilmeden oynarlar...

Bütün bu amatör oyuncuların içinde
Her zaman birileri iyi olacak..
                          Bazıları hep olacak!
       
                                    İbrahim KILIÇ
Devamını Oku...

25 Temmuz 2011 Pazartesi

İSTİFHAMLAR - İbrahim Kılıç












neden?
niçin?
ve...
nasıl?
sorular peşpeşe
kurcalıyor zihnimi..
çıkamıyorum içinden.
bir kenara atıyorum bazen...
fakat 'neden?' geliyor
yapışıyor yakama.
   daha sonra
   'niçin' ve 'nasıl...
kurtulamıyorum bir türlü:
                       "neden"?...
   
          İbrahim Kılıç
Devamını Oku...

22 Temmuz 2011 Cuma

BİRİ BERİ GELSİN - İbrahim Kılıç












Anlayacak olan var mı beni;
                        beri gelsin...
Anlamayı bilemiyorsan;
                        yüreği olan gelsin!
.....

Acaba yanlış mı anlaşılırım, diye düşünmektense
                        yazmaktan korkmayan gelsin!


                      İbrahim KILIÇ
                        23.07.2011
Devamını Oku...

NEREDE GÜLŞAH ? - İbrahim Kılıç















Kaf dağının ardında olmak değildir marifet
Kim seraptı, kim Leyla?
Züleyhalar lal olmuşsa,
Nasıl konuşur Yusuf?
Ferhat’ın yerine dağları deldirmişlerse Mecnun’a,
Leyla’nın gözleri kör olmuşsa neylesin Ferhat?
Bir kelebeğin kanadına konması gereken aşk,
Konmuşsa Zümrüdü Anka’nın kanatlarına
Bahçevanın suçu ne?
   
                     İbrahim KILIÇ
Devamını Oku...

19 Temmuz 2011 Salı

İLLA Kİ SEN! - İbrahim Kılıç

           






           İbrahim!
          Önce içindeki putları devir,
           Sonra kalk kıyama!







Boğazdayım...
Ve
geçiyorum karşıdan karşıya...
Söz verdiğim gibi;
Yırttığım notları,
        Savurdum havaya!
Hepsi benden birer parçaydı...
Yayıldılar denizin yüzeyine,
ve kucaklaştılar köpükleri ile denizin.
Bir başkaydı bugün boğazın suları,
     Zevkten çıldıran köpükler;
     Aldılar yırtık notlarımı ve beni,
     sarıldılar, yek vücut oldular....
          ...
Deniz mi yeşil, yoksa gözlerin mi?
     İlla ki gözlerin....
          ...
Ve hırçın dalgalar,
Vapurun gövdesi yerine,
Sanki beni kamçılıyordu.
Bir ürperti, bir sızı hissetim:
   - Her dalgada..
          ...
Bedenim mi sızlayan. yoksa kalbim mi?
   İlla ki kalbim...
         ...
Dev bir tanker belirdi Kızkulesi'nin
    Hemen yanında.
Kızkulesi mi güzel, kızlar mı?
  Yoksa Boğaz mı?
       İlla ki sen! İlla ki SEN!

                     İbrahim KILIÇ
                    Üsküdar - 2000
Devamını Oku...

ZAMANE ÇOCUKLARI NE OYNAR? - İbrahim Kılıç

Güzel insan Cahit  Zarifoğlu, “Bir değirmendir bu dünya” diyordu; haklıymış...
Zaman kimine göre o kadar acımasız öğütüyorki her şeyi; öğütülen bunun farkında bile olamıyor.. Aslında her şeyi öğütüp un ufak eden şey “zaman” değil belki de.. Belki de bu işin baş mimarı “insanoğlu”nun kandisi..
Her zaman yaptığı gibi kendi suçunu başkalarının üzerine, başka şeylere yıkıveriyor..
İnsan kadar anlaşılmaz bir varlık var mı şu evrende?. Maalesef yok.. Zaman zaman dengesiz, zaman zaman çok tatlı, zaman zaman ise çok çekilmez.. Gelin anlayın bakalım “o”nu nasıl anlayacaksanız..  Bir tilki kadar kurnaz, bir kedi kadar munis, bir panter kadar çevik, bir  sırtlan kadar vahşidir yeri geldi mi.. Bu kadar çok özelliği aynı bünyede nasıl taşıyor olabilir? Ben analamakta güçlük çekiyorum..

Ben de çelik-çomak oynadım.. Uzun eşek-güvercin taklalarla geçti çocukluğum.. en çok da çete oyunu oynarken aşağı mahallenin çocukları ile savaşmayı severdim.. Zaman zaman mahallemizin büyük abileri beni de aldıklarında oynadıkları maçlara benden bahtiyarı olmazdı..
Ve benim kadar kimse mutlu olamazdı babanannemin yaptığı gözlemeleri yerken; ellerimdeki çamurları gizleyerek.. Ve ben çocukluğumdaanne-babadan ayrı büyüdüm.. Tatmadım, tadamadım o sıcak , neşeli ortamı.. Bana hep yabancı kaldı bu ortamlar.. Ben hep ileride olmayıyı tasarladığım savaş uçağı pilotu hiç olamayacağımdan habersiz çalıştım, çabaladım, didindim durdum.. Bilseydim böylei olacağını hiç çabalar mıydım.. Hiç mücadele eder miydim hayatın onca zorluğuyla.. Ben de kendimi bırakırdım zamanın tüm kahediciliğine rağmen esen rüzgara; savrulurdum: bir o yana , bir bu yana...
Dedim ya: çelik çomak oynadım; uzun eşşek,  güvercin takla, saklambaç... Sahi zamane çocukları ne oynar?


                                                                         İbrahim  KILIÇ
Devamını Oku...

5 Temmuz 2011 Salı

KIZIL KARLAR - İbrahim Kılıç










  Soğudu her yer
  Ruhum bile üşüdü
        Üşüdü Anne!

  Başım dizlerimin arasında
  Gözyaşlarım, akan kanımla
  Sarmaş dolaş oldu yine,
        Dondu kaldı anne!

  Can kuşum uçmak ister
  Ebediyete, sonsuzluğa;
        Sonsuzluğa Anne!

  Gözlerimle gördüm
  Kıpkızıldı karlar
        Kıpzıldı Anne!

  Sesler duyuyorum taa derinden
  İçimi ürperten , titreten sesler;
        Duyuyorum Anne!

  Tüm besteler, tüm şarkılar
  Beni anlatıyor sanki
      Anlatıyor Anne!

  Sevmek ne kadar da zormuş
  Severken yanıp yıkıldım
      Sevdim Anne!

  İçim yanıyor
  Tüm dünyayı bile yakacak sanki
       Yakacak anne!

  İdeallerim öyle büyük ki,
  Altında kaldım,
       Ezildim Anne!



                 İbrahim KILIÇ
Devamını Oku...

3 Temmuz 2011 Pazar

BEN DE MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZMEK İSTİYORUM - İbrahim Kılıç

   Son zamanlarda aldığım en büyük eleştiri, yazılarımın buram buram karamsarlık tütmesi...
Bunun aksini yapabilmeyi ben de çok isterdim. Fıtrat denen bir şey var. Bazı şeyleri değiştirmek elbette mümkün. Ama her şeyi değiştiremezsin...
   "Birilerinin hayatına anlam katabilir miyim?" diye zaman zaman ben de düşünmüyor değilim. Normal veya anormal seyirde giden ne gibi şeyleri değiştirebilirim sizce?
   Kırılan duyguları tamir edebilecek; yapıştırabilecek bir tutkal, bir yapıştırıcı var mıdır? İmal edilebilir mi gelecekte?...
   Çok şeyler geçmişken ben hala neyin mücadelesini vermeye çalışıyorum?
   İşte sana tokat: "işte sana hakikat, al sana rüya!"...
   Hatırlamayı yeniden hatırladım: Kahır çekmenin adını aşk koymuşlar, sevda deyivermişler...
   Sigaranın her nefesinde kendi kendimi kandırmanın kahrediciliğini çekiyorum ciğerlerime... Bedenime, nefsime zulmetmenin bedelini ödemenin elbette kolay olmadığını ben de sizin kadar biliyorum...
   Hiç kimsenin beklemediği kaçınılmaz son anbean yaklaşıyor...Bir dejavu gibi; yeniden, yine yeniden yaşamak her şeyi alt üst ediyor insanı...
   Hayatım boyunca kullandığım virgüllerden gına geldi. Belki de nokta koymanın  zamanı geldi.
   Buna ister basiretsizlik deyin, ister iradesizlik; ya da her ne demek istiyorsanız adını siz koyun: 40 yıllık kâni, olur mu yani?...
   ...
   Aklıma geldiğince her 3-5 yılda bir soruyorum kendime: "Biri bana mutluluğun resmini çizebilir mi?"
Sahtekarlığın, ihanetlerin, nasıl kazık atılacağının resmini çok güzel çizenleri gördüm. Fakat mutluluğun resmini doğru-düzgün çizebileni henüz görmedim...
   "Uyku" Allahsız'a bile sığınak olurken, "fahişe" yataklardan kaçmak kimlerin kaderi. Tam da bunları söylüyordu Üstad Kaldırımlar'da:

   Fahişe yataklardan kaçtığım günden beri,
   Erimiş ruhlarımız bir derdin potasında.
   Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
   Onun taşı erimiş, senin kafatasına.
          İkinizin de en eş, ne arkadaşınız var;
          Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
          Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
          Onu da hangi diyar olsa götürürsünüz.
Yağız atlı süvari, koştur atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur;
Ne senin anladığın kadar kaldırımları…


   Bir bilen varsa öne çıksın... Karamsar tablo çiziyorum diye kınamayın beni... Öğrenmekten utanmam: Biri öğretsin bana; Nasıl çizilir mutluluğun resmi?
   Ben de mutluluğun resmini çizmek istiyorum.....


                                                                           İbrahim KILIÇ
Devamını Oku...