8 Ağustos 2011 Pazartesi

DÜNYA HALA ZİNDAN - İbrahim Kılıç

     Dünya mü’min’in zindanıdır diye öğrenmiştik. Alemlerin Efendisi’nin işaret ettiği gibi görmeden inanmış ve iman etmiştik. Yeniden bir vahiy, bir peygamber gelmeyecekti. Azınlıktık; öz vatanımızda zenci muamelesine tabi tutuluyorduk. Yeniden, yine yeniden Mekke dönemini yaşıyorduk. Bir türlü Medine’ye geçemiyor, her zorbalıkta kilometre taşını sıfırlıyor Mekki ayetleri tekrar edip-duruyorduk. 
     Ahkam ayetlerini tatbik edemiyorduk; çünkü eğitimimiz, öğretimimiz Mekki’ydi. Arap alfabesi bilmeyenimiz Latince yazılışından hadisler ezberliyor, namaz-oruç, pak olan ve pak olmayan suları öğreniyorduk. Öyle her canınızın istediği ilmihalden de okuyamazdınız; hemen damgayı yerdiniz…  Ah bir Medine dönemine geçsek, ahkam ayetlerini öğrensek ve tatbik etsek diyorduk…
     Olmuyordu bir türlü. Belki büyüklerimiz kadar kallavice vatanı kurtaramıyor; pasta börek eşliğinde olmasa bile sade çaylarımızı yudumlarken Hendek Savaşı’nda iki cihan serverinin açlığını bastırmak için karnına iki taş bağladığından biz de bahsedebiliyorduk…
     Ama olsundu biz gençtik, gariptik, mustaz’aftık. Hiçbir zaman Bel’amlardan olmayacaktık. Bir gün evlensek bile ölmeyecektik (aramızda evlenenlere öldü derdik). Çok büyük ideallerimiz vardı. Yazıp-çiziyorduk… Hatta yazacak yer kalmamış gibi duvarları kağıt gibi kullanıyorduk. Bir gün gelecekti ve yaşadığımız onca zulüm bitecekti…
     Hiçbir zaman Karunlaşmayacak, peygamber metodundan ayrılmayacaktık. Mal üstüne mal yığanlardan asla olmayacak, bir gün evlenip kızımız olursa gelinlik çağına geldiğinde Rasulullah (s.a.v.) döneminde bazı güzide sahabenin yaptığı gibi damadımızı kendimiz bulacak ve makam-mevki, şan-şöhret, mal-mülk sormadan sırf Allah (c.c.) rızası için bir yuva kurmalarına vesile olacaktık.
     O dönemde şimdiki gibi teknoloji de gelişmiş değildi. Fazla masraf olmasın diye o hafta işleyeceğimiz konuyu daktilo ile bir kağıda özetler, ucuza gelsin diye Ankara’da fotokopi ile çoğaltırdık. O günlerde saftık; enaniyetimiz, egolarımız ön planda değildi: dava arkadaşlarımızı asla satmazdık. Allah için severdik birbirimizi. Aradan 20-30 yıl geçtikten sonra en samimi, muttaki dava arkadaşını görmezden geleceği, yok sayacapını aklımızın ucundan bile geçirmezdik. Aramıza “menfaat” putu aramıza girmeye daha yeltenememişti.
     İdealisttik; ama asli anlamıyla: Hiç bir şey bizi yıldıramazdı. Yağmur-çamur, kar-dolu-tipi vız gelirdi. Yıllardır yapılamayanları yapmaya taliptik. Daha çıkmayan bir gazeteye abone yapmak için 1985 yılının karlı ve çamurlu bir aralık gününde; delik ayakkabılarla elimizde abone makbuzu gezerken can dostum, büyüğüm, gönüldaşım, ağabeyim, (öz cümle benim için değeri ölçülemez), bir başka büyüğüm Selami Tümtürk'ün tabiriyle bir numara büyüğüm Hasan Erbay: "İbrahim, yeteri sayıda abone yaparsak yapacağımız ilk iş delik ayakkabılarımızı değiştirmek" olsun bile demişti...
      Bir gün gelip bizim de evimiz daru’s-selam, arabamız ford granada mı olacaktı….
     Yoksa hatıralarımızı yazmak için daha çok mu erkendi? Ya da bunun ‘er veya geç’liğini kim garanti edebilirdi bize.
     Aman birileri kırılmasın, aman birileri darılmasın diye kendimizi yiyip bitirmek nereye kadardı…
Başkasının samimiyetini ve ihlasını ölçecek bir alet icad edilmemişti, hala da icad eden çıkmadı… Neyse, yaram derin, öfkem gemlenemeyecek düzeyde… Fincancı katırlarını ürkütmeden, bugünlük de gönül kırmadan nokta koyayım…Mevla’m nasib ederse hasbihalimize kaldığımız yerden devam ederiz… 
     Dostçakalın; Ve’s-selam…
                       
                                                                                       İbrahim Kılıç


    Küçük bir dipnot: "İdealist insan başkalarına para kazandıran insandır" gerçeğini de daha sonra öğrendim.
                                        
Digg Google Bookmarks reddit Mixx StumbleUpon Technorati Yahoo! Buzz DesignFloat Delicious BlinkList Furl

0 yorum: on "DÜNYA HALA ZİNDAN - İbrahim Kılıç"

Yorum Gönder